13 Ocak 2009



Mors alfabesi, kısa ve uzun işaretler (nokta ve çizgiler) kullanarak bilgi aktarılmasını sağlayan yöntem. 1832'de telgraf ile ilgilenmeye başlayan Samuel Morse tarafından 1835 yılında oluşturuldu. 1837'de kullanılmaya başladı. 1840 yılında patent için başvuruldu.

İlk hat ABD'de Baltimore, Maryland ile başkent Washington arasında kuruldu. İlk mesaj incilden bir cümleyi içeriyordu, gönderim tarihi 24 Mayıs 1844 idi.Orjinal mors kodu kısa ve uzun sinyallerin kombinasyonunun bir sayıya karşılık gelmesinden oluşmuştu. Her sayı da bir harfe karşılık geliyordu.

Ancak Morse'un bulduğu sistemin kullanımı kolay değildi.Asistanı Veil ile bu konu üzerine ortaklaşa çalışmaya başlayan Morse, bir süre sonra Veil'in önerdiği sistemin daha basit olduğuna ikna oldu. Veil'in sisteminde kısa ve uzun sinyallerin yanı sıra duraklamalar da kullanılıyordu. Bu sistem daha sonra Amerikan Mors Kodu olarak isimlendirildi.

Mors kodu; sesli olarak, radyo sinyallerinin açılıp kapatılmasıyla, telegraf tellerinden geçen elektrik akımıyla, mekanik yolla ya da görsel (ışıkların yanıp sönmesi) gibi çeşitli yollarla iletilebilir.

Sistem genel olarak Mors alfabesi olarak adlandırılsa da uygulamada İngiliz alfabesi ve buna bağlı noktalama işaretlerini ifade etmek için iki farklı tür mors kodu kullanılmaktadır. Bunların birincisi olan Amerikan Mors Alfabesi, genellikle telgraf sistemlerinde kullanılırken, Uluslararası Mors Alfabesi ise araları görmezden gelerek sadece kısa ve uzun sinyallere göre çalışır.

ScOuT

1 Ocak 2009

Gülücüğüm, günaydın!..



Nasıl zor bazen nasıl değil mi, sana yazmak; hani, deneceklerin çok olduğu zamanda?..Zor ki; sanki diyecek bir söz yokmuşcasına!

Günaydın gülücüğüm!..

Aynalarla göz göze değilken de yakışır yüzüme tebessümler, elbette biliyorum!.. Biliyorum ki bana yakışır seni sevmek; ve üstünde şık durur bu yürekle sevilmek!..

Günaydın gülücüğüm, günaydın!..

Gecedir...Hasta bir ışık titrer, ben gibi!..Ve soğuktur...Kırılgan bir kristal zar gibi yapışır canıma son sıcaklığının buğusu!..Ve hani artık,nefesim yetmez sanırsın ya, seni ısıtmaya?..

Ve hani ben, uzaaak,,, ve karanlık mekânların perdesiz odalarındaki canıma benzer camların, zar gibi buzlarını tırnaklarımla kazır da kendime bakarım, hayaline sarınıp...Velâkin ışık yetmez;Gözlerini göremem!..

Ve ardından sarsılıp yığılırım başıma; sıktığım tek kurşunla kendimi vurmuş gibi!..Gece üstümden geçer,,, ve ben kanar beklerim; yitik bir eşya gibi; güneşin dönmesini!..

.....gün ....ay ...dın..gülücüğüm!..

Yani...Eyy benim gülücüğüm!..Ellerin mi üşüdü?..Avuçlarım sıcacık; tipiden kaçan kuşun gizli yuvası gibi!..

Dilime,ismin yakışır;cismime cismin...
Diline ismim yakışır cismine cismim!..

Aynalarla göz göze değilken de yakışır yüzüme tebessümler, elbette biliyorum!.. Biliyorum ki “bana” yakışır seni sevmek; ve üstünde şık durur “bu yürekle” sevilmek!..

Günaydın gülücüğüm...
Günaydın!..

Muammer Erkul

ScOuT

25 Aralık 2008

23 Aralık 2008

Socrates in Son Gecesi



Zehri içmeseydik Ne olurdu Socrates

Melek Baykal'ın oyunun bitmesine yakın yapmıs olduğu tiradı günümüz insanını ya da sadece insanı anlamaya yetecektir. ne için bu çaba neden? yeryüzünde iki insan kalana kadar mı devam edecek bu savaş ta ki onlarda birbirlerinin gırtlaklarına sarılana kadar.
(CoCoOn)

21 Aralık 2008

YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİRŞEY VAR


YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİRŞEY VAR ( ScOuT)


  • Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
  • Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
  • Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
  • Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
  • İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
  • Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
  • Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
  • Kopmaz kökler salmaktır oraya
  • Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
  • Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
  • Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
  • Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
  • İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
  • Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
  • İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
  • Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
  • Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
  • Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
  • Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
  • Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
  • Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
  • Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
  • Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
  • Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
  • Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
  • Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
  • Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
  • Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana

Ataol BEHRAMOĞLU

Kızılcık


İlk yemişini bu sene verdi,
Kızılcık,
Üç tane;
Bir daha seneye beş tane verir;
Ömür çok,
Bekleriz;
Ne çıkar?
İlâhi kızılcık
Orhan Veli Kanık (ScOuT)

20 Aralık 2008

Entel kEdi


bi Klasik konser çıkışı..kapıda bir kadın beklemektedir..55 yaşlarında..kızıl - kısa saçlı..arkadasa sorarım , buna ne yapmıslar ıcerde yolmuşlar mı dıye..çünkü saçında ve suratında öle bi ifade vardır..ama yok arkadaslar daha fazla anlatamıcaım o yüzden,,bı google arastırmasından sonra buldugum o kadının resmini buraya koyuorum..işte bu kadın o kadın, konsere gelenler tanıyacaktır :))))